22 Temmuz 2015 Çarşamba

PLÜTON' A GİDİŞİM

Aslında başlıkta ilk gidişim olarak yazmalıydım sevgili bilim tutkunları. Çünkü Plüton artık neredeyse ikinci evim gibi oldu diyebilirim. Nasa'da çalışan salaklar uğraşadursun ben uzaylı arkadaşımdan satınaldığım ikinci el gemimle haftada bir ziyaret ederim cüce gezegeni. Cüce deyip geçmeyin adeta cennetten bir köşedir Plüton.

Bir kaç sene önce 25.222 inci deneyim olan atmosferik basınç değişimlerinin 1 kg altındaki canlılar üzerindeki etkileri üzerinde çalışırken gerekli ortamı bir türlü oluşturamıyordum. Laboratuvarımda kurduğum cam fanusun yeterince büyük olmadığını düşünüp karşı komşumun tatile giderken odaları havalandırıp çiçeklere su vereyim diye anahtarını verdiği evini kullanmaya karar vermiştim. Tüm pencereleri ve kapıları yalıttıktan sonra kubağadan kuşa, hamam böceğinden kertenkeleye kadar bulabildiğim 150 çeşit canlıyı mekana salıp içerideki basıncı ve sıcaklığı kademeli olarak düşürerek ve ufak ufak nitrojen, karbonmonoksit ve metan zerkederek canlıları gözlemlemeye başladım. Bir kaç saat içerisinde süblimleşen gazlar oda çeperinde ince bir buz tabakası oluşturmaya başladılar fakat göstergelerim yine de istediğim seviyede değildi. deneyim başarısız olmaya mahkum muydu?

Hayır.

Hesaplamalarımı yaptım, istediğim sonuçları alabilmem için mekan büyüklüğü devasa boyutlarda olmalıydı. Bir faunusu ya da evi bırakın dev bir depo bile yeterli gelmiyordu. E tabi devasa büyüklükte  bir alanın atmosfer yapısını değiştirmek de kolay olmayacaktı düşündüm taşındım, İstediğim atmosfer yapısını sağlayabilecek tek yerin Plüton olduğunu biliyordum.

Henüz iki gün önce ailesi genişlediği ve daha geniş bir uzay gemisine ihtiyaçları olduğu için gemisini yenilemek isteyen arkadaşım geldi aklıma. Hemen aradım. Bu salak beni Dünya'nın sahibi sanıyor. Ne zaman örnek toplamaya gelse anlaşmamız gereği benden izin alıp onların gezegeninde bir değeri olmayan gümüş ile ödeme yapıyor.  Kapalı çarşıda tezgahlarda gördüğünüz gümüşün yarısı uzaydan gelmedir sayemde.

Uzun pazarlıklar sonunda 35 litre deniz suyu karşılığında gemisini satınaldım. Depoyu da dolu verdi hatta. 145 çeşit mahlukatımı da yanıma alıp tuttum Plüton'un yolunu. Üç çeşit böcek ve iki çeşit yılanı ise tüm aramalarıma rağmen komşumun evinde bulamadım malesef.

Plüton çok soğuktu. Yüzey elbisemin içine yün içlik giymeme rağmen dişlerim tangırdadı diyebilirim. Bit pazarından aldığım üç odalı çadırı kurduktan sonra iç atmosferini ve basıncını dünya seviyesiyle eşitleyip kobaylarımı içeriye saldım. Basıncı ve atmosferi yavaş yavaş Plüton atmosferiyle değiştirirken kobaylarımı izlemeye koyuldum. Yaklaşık 10 saat sürecek bu işe başladığımda karnım ölesiye acıkmıştı. Evden getirdiğim mangalı kurup çıraları tutuşturdum. Oksijen seviyesi az ve basınç da biraz yüksek olduğu için bol dumanlı bir mangalı biraz fazla efor sarfederek közlemeyi başardım. Tam etleri koyuyordum ki başka bir geminin iniş yapmaya başladığını farkettim.

Önce biraz kıllandım çünkü geminin modeli tanıdık gelmedi. Elimdeki maşayı sırtıma saklayıp yaklaşmalarını bekledim. Neyse ki gelenler kötü niyetli değilmiş. Yan galaksiden dumanı görmüşler. İniş yaptıklarında da etin kokusu pek cezbetmiş, canları çekmiş. Ahtapota benzeyen kıvıl kıvıl mavi tenli tiplerdi ama güleç yüzlüydüler. Misafirperverliğimi gösterip mangala bir kaç et ve köfte daha attım.

Birlikte yerken sohbet de ettik. Çadırın içinde ne olduğunu merak atmişler ben de içeriye yerleştirdiğim kameralardan can çekişen hayvanları gösterdim. Gözleri büyüdü. Özellikle sürüngenler çok ilgilerini çekti. Deneyim neredeyse sona ermek üzereydi. Kazançlı bir ticaretin zararı olmazdı.

Ellerinde hiç bilmediğim bir kaç elementin yanında yakıt olarak kullandıkları plutonyum vardı. İçimden ne tesadüf diye düşündüm. "Pluton a gidip Plütonyum bulmak" çok manidardı.

1 yorum:

Syrano dedi ki...

Yazınızı Alpha Centauri'deki arkadaşlarıma da gösterdim ve çok esef ettiler size. Aşk olsun neden bize de bir sormadı dediler, hala o ikinci el gemiyle mi dolaşıyor dediler. Burada deniz suyu bol, sadece bebek salyasına ihtiyacımız var, birkaç damla getirseydi biz ona sıfır bi Lamburginius, Mercedentis hiç olmadı bi Tofaşintia falan ayarlardık dediler.

Bir de şey diycem ama utanıyorum, ya bizim bacanağa kalça protezi yapacaklar da işte, biraz bir 40-50 kilo falan "pilatin" lazım. Ya iyi niyetinizi suistimal etmek gibi olmazsa...

Ya olmazsa kapalıçarşıya da gidebilirim de, gümüşe alerjisi var bacanağın, sarımsak ve kazık görünce de huzursuzlanıyor. Neyse işte...