24 Eylül 2009 Perşembe

LABORATUVARIMDA YALAN RÜZGARI



Bilim dünyası çetin cevizdir. Düşündüğünüz kadar sakin değildir aslında. Çok fazla entrika ve dedikodu vardır. Yeni bir formül bulmayagör. Hemen aynısını yapmaya kalkarlar. Her tür pislik vardır bu dünyada. Zalimin zulmü, feleğin allahı hepsi bir aradadır. Geçen gün 57.381 inci deneyimin tam ortasındayken çok ilginç bir şey oldu. Daha önce duymadığım "bızztt dızzt" diye bir ses duydum. Sesin nereden geldiğini anlamak için laboratuvarın her köşesine girdim çıktım. Sonunda köşedeki kaktüsün üzerine monte edilmiş minik bir kamera buldum. Benim daha önce kaktüsün üzerine monte ettiğim 72 kameranın arasında durduğu için farketmemişim. Neyse söktüm kamerayı aaaa bir de baktım arkasından bir kablo uzanıyor. Onu da daha önce yaptığım bir deneyde kullandığım 500 metre kablonun arasına saklanmış olduğu için görememişim. Neyse tuttum kabloyu başladım takip etmeye. Önce yatak odasına girdi bu kablo. Yatak da dahil olmak üzere kenardaki koltuk, komodin ve halının arasından dolanarak abajurun içinden geçip mutfağa girdi. Mutfakta da önce buzdolabının içinden geçti sonra bütün mutfak dolaplarını falan derken bu şekilde bütün evdeki bütün eşyaları dolaşıp banyoda klozetin içinde bitti. E tabi oraya elimi sokup da devam edemeyeceğim için bir hışımla çektim kabloyu. Çekmemle birlikte elektrikler puf diye söndü. Bir anda devam etmekte olan deneyimi elektrikli karıştırıcıda bıraktığımı hatırlayınca artık önümde ne varsa devirip laboratuvara  koştum. Fakat zamanında yetişemediğim için karıştırıcıdaki gizli karışımım reaksiyon göztererek ufak çapta bir patlamaya sebep oldu. Tabi o kargaşadan sonra bir daha ne kablonun ucunun nereye vardığını ne de sahibinin kim olduğunu öğrenemedim. Bir sonraki gün kapıya dayanan elektrik idaresi memurlarının söylediğine göre oturduğum semtin ana arteri benim evden geçiyormuş. Kablo da onun kablosuymuş. Tabi inanmadım ben bunlara. Biri kesin benim deneyleri izliyor.

18 Eylül 2009 Cuma

BUNALIMA GİRDİM-BUNALIMDAN ÇIKTIM


Sevgili takipçilerim. Yakın bir zamanda çok sıkıcı anlar yaşadım. Tam 5400'üncü deneyimi yapmanın verdiği mutlulukla pasta kesip mum üfleyecekken en sevdiğim beher kabımda bir çatlak olduğunu gördüm. Daha önce anlamalıydım çünkü 5396,5397 ve 5398. deneylerimde de bu kabı kullanmış ve sıvı akıttığını fark etmiştim ama bunu beherime yakıştıramamış ve görmemezlikten gelmiştim. Kim bilir neden çatladı benim kıymetli beherim. Tam 100 ml'lik bir beherdi ve her 10ml si işaretliydi. Küçücük kırmızı rakamlar pırıl pırıl parlıyor, damlalığı göz kamaştırıyordu.
Hatta "Kurnaz" gazetesinin "Eblek" ekinde, iyilerin dostu, kötülerin düşmanı, mazlumların ahı, şahbazların şahı köşe yazarı "Sosyopat Abla" köşesine dahi mektup yazarak derdimi anlatıp bir derman bulması için yalvardım. Tabi ki cevap beni tatmin etmedi. Şöyle ki Sosyopat Abla'nın önerdiği "Kendini odana kapamalı, Coşkun Sabah'tan "ya lelli ya lelli gözler sürmeli" isimli parçayı gün batımından şafağa kadar dinlemeli ve kendi çevrende dönmelisin." cevabı doğal olarak bilim insanı kişiliğimle örtüşmedi.
En sonunda soluğu Eminönü toptancılar yokuşundaki laboratuvar malzemeleri dükkanında aldım. Bir önceki gidişimde kavga edip kovulmuş olduğum bu mekana geldiğimde kapıya asılmış ve üzerinde çarpı olan fotoğrafımı görünce pek de şaşırmadım ama sinirlendim çok. Bir hışımla içeri girip vitrindeki beher kabına hamle edip kaptım. Beni gören dükkan sahibi yerinden fırladığı anda elimde tuttuğum eski beheri kafasına fırlatmak suretiyle kazandığım 2.88 saniye içerisinde de kapıdan çıkarak yokuş aşağı koştum. Bunalım falan kalmadı o anda, şahane bir insan oldum.

15 Eylül 2009 Salı

KENDİMİ KLONLAMAYI BAŞARDIM

Evet yanlış okumadınız. Sonunda kendimi klonladım. Çok da şahane oldum ha. Eksik gördüğüm bir kaç şeyi de düzelttim. Böyle süper bir ben oldu. Adını Klon-1 koydum. Biraz önce verdim eline süpürgeyi, laboratuvarı temizliyor kerata. Ben de bilim dünyasına olan katkılarımı daha geniş bir zaman çerçevesinde geliştiriyorum.
Çok mühim işlerimi kendim yaparım ben. Öyle klon mlon yapamaz benim işlerimi. Ama güzel temizlik yapıyor ha, bir de yemek yapsa süper olacak. Tabi vakti kalmıyor pek yemeğe falan. Çamaşırdı, bulaşıktı derken akşamı ediyor. Bir tane de yemek yapanını yapacağım bunun. Oh deymeyin keyfime.
Sabah ev sahibi geldi. Kapıyı açtı bizimkisi. Tabi adam hemen başladı " Kira gecikti vır vır vır..." sonra içeriden ben seslendim "Ne oluyor orada?" diye. Adam önce bir afalladı falan, uzaktan görüyorum. Sonra kapıya geldim bu iyice şaşırdı. Dedim "Hayrettin amca bu benim klon." anlattım böyle şöyle diye tabi heyecanlıyım da yeni bir buluş yapmanın mutluluğu basmış. Hemen demez mi " Bana da yap bir tane o zaman. Bir sonraki kiraya sayarım." diye. Çok sinirlendim tabi. Vurdum kapıyı suratına.

9 Eylül 2009 Çarşamba

MERHABA BEN KILARK KENT BANA KISACA SÜPERMEN DİYEBİLİRSİN

Bu gün kapım çaldı, sevgili postacım Abbas geldi yine. Postacım diyorum çünkü kendisi devlet tarafından bana özel tahsis edildi.

Şu internette ne ararsan var. Her gün alışveriş ediyorum. Daha 2 gün önce 100 gr Ribonükleotid sipariş ettim Tayvan'dan. Ondan önceki gün de nükleer bir element olan Abazonyum istemiştim Rusya'dan. Şans bu işte ikisi de aynı anda geldi.

Her gelene kapı açmıyorum elbet. Hele hele Abbas gelince bi yirmi dakika bekliyor kapıda çünkü radyasyon koruyucu kıyafetlerimi giymem gerekiyor kapıyı açmak için.

Neyse efendim abbas geldi. Açtım kapıyı, elinde iki tane paket. Pek de bir küçükmüşler hevesim kırıldı. Bir metrelik çelik kancamı uzatıp aldım paketleri. Abbas da bön bön bakıyor. Yine tutamadı dilini "Yaw amma bekletiyorsun her seferinde, iki küçük paket için velvele yapıyorsun" dedi.Ben de keh keh güldüm.

Apartman biraz loştu, Abbas hafif bir ışık saçıyordu. Arkasnı döndü ve asansörün düğmesine bastı. Basmasıyla birlikte düğme eridi ve içeri göçtü. Abbas mahçup bir gülümsemeyle dudaklarını büktü. Yavaş çekim bir Türk filmi edasıyla merdivenlere doğru süzüldü. Ben keh keh diye gülmeye devam ettim.