27 Ağustos 2010 Cuma

ORADAYDIK VE HALA ORADAYIZ

Bir yanım korku dolu dakikalar yaşarken diğer yanım mutluluktan uçuyor. Evet bir kenara not alayım önümüzdeki günlerde ikiye bölünmüş kişiliğimle ilgili de bir kaç deney yapayım.
Günlerden çarşamba idi. Hava açık ve net, bulut hareketleri kuzey yönüne hızlı ve akıcı devam ediyordu. Hatta bir tanesin puf bir koyuna, bir diğerini de difiblikatöre benzetmiştim. Arka bahçenin çimenleri uzamış sırtıma batmaktaydı. Yine bir kenara not aldım, en kısa zamanda bu çimenlerin hepsinin aynı boya kadar uzaması ve o boyda kalması üzerine bir kaç deney yapmalıydım. Sonra, "Ammaaannn boşver" dedim sevgili okur. Ne de olsa şahane bir iş başarmıştım. O anda benden kralı yoktu. Hatta hem kral hem kraliçe hem de vezir modundaydım. Çünkü teleportasyon makinesini icat etmiştim. Hayır yanlış okumadın okur, doğru okudun. Dur bekle başa dönme, gözlerine inanabilirsin, evet buldum yeeeeaaahhhh.
Olay tamı tamına şöyle gerçekleşti. Evdeki telefonun faturasını ödemeyi unutmuşum. Mahallede bin yıllık olduğunu tahmin ettiğim bir telefon kulübesi var. Şansımı denemek için gittim kulübeye. İçeriye girer girmez inanılmaz bir fikir patlaması yaşadım. Kulübeye gelen güneşin açısı, içerideki sıcak ve kokuşuk hava, ahizenin yapış yapış olmuş kulbu ve kordonu, yıllardır ufak bi dokunuşu bekleyen teleportasyon projemi tamamlayabileceğim son dokunuş için gerekli bilgiyi sağladı bana. Hemen kulübeyi söktürüp laboratuarıma taşıttım ve çok da uzun sürmeyen bir çalışma sonucunda icadımı tamamladım. Sıra ışınlanacak alanın belirlenmesine gelmişti. Yengemlerin evi ile amcamların yazlığı arasında kaldım. Çünkü biri Bodrum'daydı ama sahili taşlı ve yosunluydu. Diğeri ise Şile'deydi ama kumsal pek de yakında sayılmazdı ve yürürken amele yanığı olma ihtimali yüksekti. Bu yüzden ben de Emirgan'da oturan halamların evini seçtim. Hem manzarası güzel hem de eniştem güzel hamsi tava yapar. Böylece koordinatları halamların evine göre girip bastım düğmeye. Bir kaç ışık patlamasından sonra hala laboratuarda olduğum için şaşırırken bir anda boyumun oldukça kısalmış olduğunu farkettim. Sonra telefon çaldı. Neyse ki kabindeki ahizenin kordonu uzundu ve çekerek alabildim. Arayan halamdı. Sesi ağlamaklı geliyordu. Dedim ki "halacığım endişelenme. Enişteme söyle arabaya koysun getirsin diğer yarımı." Halam da " Enişten uyuyor, uyanınca getirse olur mu evladım?" dedi. Ben de " Çok geçe kalacak olursa sal yürüyerek gelsin benim bacaklar." diyerek espri yaptım. Halamla gülüştükten sonra telefonu kapatmadan "bari o arada patatesli börek yap da eniştemle onu da gönder" dedim ve bıraktım ahizeyi elimden.  Sonrasında kollarımın da yardımıyla biraz hareket edeyim dedim ama ancak arka bahçeye kadar çıkabildim. Bir kenara not alayım, en kısa zamanda kol kasları üzerinde de çalışılacak. Eniştem gelene kadar çimenlerin üzerinde dinlenmekten başka bir alternatifim  yok zaten. Haa unutmadan bir önceki deneyimin sonucunu merak edenler olabilir. Akşam kardeşim üzerine su döktü, elektrikler kesildi çalışamadım, köpek yedi...