20 Mart 2015 Cuma

ZOMBİ SALGINI BAŞLADI


Sevgili, saygı dolu, duruşundan, çizgisinden şaşmayan bilim seven ve bilimi el üstünde tutan takipçi kitlem. Dünyanın sonunun yaklaşmakta olduğu bu günlerde hepinizi bilgilendirmek asli görevim olduğu için bu yazıyı kaleme alıyorum. Her şey geçen ay başladı.

Laboratuvarımda 44.213 üncü deneyimi yapmakla meşguldüm. Deneyim konuyla alakasız olan sismik hareketlerin mikrodalga fırınlar üzerindeki etkisiyle ilgiliydi. Aynı anda penceremin altında hararetli bir şekilde Beşiktaş-Fenerbahçe maçı muhabbeti yapan bir ikilini sesleri yankılanıyordu. Mikrodalga fırınım, 7.8 şiddetinde titreyen platformun üzerinde çalışırken içine koyduğum radyoaktif izotop içeren çikolatalı keki tabi ki yemeyi düşünmüyordum. O yüzden, o sırada çalan zilin sipariş verdiğim kaşarlı beyti kebabı getiren Tayfun tarafından çalındığını sandım.

Midemin gurultusu ve kanımdaki şeker seviyesinin düşüklüğü dikkatimi dağıtmış olacak ki platformu durdurmadan kredi kartımı almak için salonda bulunan çantamın yanına gittim. Servis görevlisi Tayfun tanıdıktır bu yüzden koridordan geçerken kapıyı açıp salona kıvrıldım ki kapıyı kasıtlı açmıyorum sanmasın. Çocuğa ayıp olmasın.

Ben kredi kartını ararken yüksek elektrik sarfiyatını kontrol etmek için gelen görevli içeri girivermiş, bir dedektif edasıyla. Elektrik firması çalışanı olmanın verdiği dünya hakimliği özgüveniyle laboratuvarıma da girmiş. O sırada 7,8 den 7,9 şiddetine geçmeye hazırlandığı için duran platformun üstündeki mikrodalga fırının çok elektrik tükettiğine karar verip fişini çekip nedense kapağını da açmış.

Laboratuvarın kapısında belirdiğimde artık çok geçti. Görevli mikrodalganın içindeki radyoaktif izotoplu keki yemeye başlamıştı. Hiç ses çıkartmadan kenara saklanıp 3 saniye sonra çalışmaya başlayacak olan platformu bekleyerek izlemeye başladım.

Platform 7,9 şiddetinde titreyip sallanmaya başladığında bu salak tırstı. Mikrodalganın açık kapağı kek tepsisini tuttuğu koluna çarptı. Isıya dayanıklı camdan yapılmış tepsi elinden kurtulup pencereyi de kırarak aşağı uçtu. Acı dolu bir "Ahhh" sesi ve ardından edilen küfürler sonrasında aşağıda futbol muhabbeti yapan ikilinin merdivenlerden tırmanan sinirli ayak seslerini duydum.

Yaklaşık 30 saniye süren bu olaylar dizisi sırasında donup kalan elektrik firması yetkilisi mal mal bakadursun, gençler açık kapıdan içeri girdiklerinde zaat-ı alimle karşılaştılar. Alev fışkıran bakışlarını, işaret parmağım ile laboratuvarda dikilen görevli arkadaşa yönlendirdim. "Lööhaayyyn" bağırışları eşliğinde kendisini sürükleyerek dışarı çıkarttılar.

Sonrasında muhtemel beyin sarsıntılı bir dayak manzarası yaşandı. Adamın rengi solmaya başladığında helvasının yenme vakti geldiğini anladım.Sanıyorum o sırada görevlinin kanına karışan radyoaktif izotop, darbelerin de etkisiyle vücut faaliyetlerini durduran beyni tekrar harekete geçirdi. Adam zombiye dönüşmüştü.

En baskın dürtü olan beslenme dürtüsü ile radyoaktivite etkisinden başkalaşmış olan hücrelerini yaymak isteyen zombi görevli, kendisini hırpalamaya devam eden delikanlılardan birinin bacağını ısırdı.

Isırılan genç "Daş ver oğlum daş yok mu lağğn" diye bağırdığı sırada, kenarda bulunan kaldırım taşlarından birini söken diğer delikanlı zombinin kafasını ezmek suretiyle diğerini kurtardı. Her zamanki gibi tüm olay bittikten sonra gelen ambulans ve polis otoları eşliğinde mahalleden ayrıldılar.

Şimdi sevgili bilim dostlarım. Klasik zombi hikayelerine pek çoğunuz aşinadır. Bir ısırıkla başlayan salgın bütün dünyaya yayılır, ta ki yaşayan tek bir kimse bile kalmayana kadar. Böyle tarihi bir olayın başlangıç noktasında olmanın verdiği gurur anlatılacak gibi değil, çok mutluyum. Sakın uğraşmayın, kaçmakla saklanmakla olmuyor bu işler, hepiniz öleceksiniz nihohahhahhaaaaaaa.......

1 yorum:

Syrano dedi ki...

Yaşadığınız zombi saldırısı, mutfak dolaplarımızı yapacaklar diye evimizi 10 günlüğüne teslim ettiğimiz Kurt adam istilasını hatırlattı bana.

"İçinde ne var acabakine" diyerek 26 yıllık devekuşu yumurtamızı kırmalarını, o eşek kadar yumurtayı dolunay zannetmelerine bağlamak istiyorum.

Bir daha evimi birine emanet etmeden önce en az bir dolunay geçmesini bekleyeceğim. Allah'tan adamlar televizyonun içine o minik insancıklar nasıl giriyor diyerek televizyonu da kırmamışlar!!

Sizinkisi daha fena tabii. Kurt adamlar yine çok zeki değiller, çok güçlüler ama süreleri çok kısıtlı. Ya zombiler? Zeka yok, çok yavaşlar, neredeyse ölümsüzler ve sürekli varlar...

Bu arada yeni temanız pek bir sade olmuş. Eski tema daha orijinaldi ama yazıları okumak için modifiyeli kaynak gözlüğü kullanmam gerekiyordu :)