!!☣BİLİM DÜNYASI☣!!
"İLİM İRFAN YUVASI"
11 Kasım 2015 Çarşamba
1.BEN
Hey !!! Naber moruk?
Ben süperim, buralar yıkılıyo yaaa. Her gece başka bir mekada sulanıyoruz yani içiyoruz dostum anlıyor musun? Bence anlasın sen onu, çaktın köfteyi yeaaaH.
Bu gün şahane bir olay oldu. Odamda oturmuş müzik dinliyor, xbok'umla oynuyordum. Hayır yanlış yazmadım hemen havaya girme ahbap! Bildiğin kendi bokumla oynuyordum yeaaahh. Bir anda duvardaki posterler titremeye başladı, bir baktım benim yatak da titriyor. "Oh shit!!" diyerek elimdeki boku postere fırlattım. Çok cool bir hareketti yoo. Gülmekten nefesim kesildi var ya bir baktım yerlerdeyim. Yuvarlandım biraz böyle abarttım gülmeyi falan. Sonra geçen hafta yatakta yediğim ve uyurken kaybettiğim hamburgeri buldum yatağın altında. Bu meret gerçekten bozulmuyor heee. GDO'lu falan dedikleri bu herhalde. Biraz soğumuştu ama lezzeti yerindeydi be genç.
Sonra birden farkettim ki titreşim kesilmiş, odanın içinde Woooooww Wooooww diye bir ses dönüyor. Elektrik kesilmiş, müzik kesilmiş "Neler oluyor burada? Lanet olsun!!" diyerek ayağa fırladım birden. En kızgın ve tehtidkar bakışlarımla duvarda asılı olan aynaya baktım. Baktım ama aynadaki suratım hiç de tehditkar değil tersine çok ciddi bir bakışa sahipti adamım.
Olduğum yerde dönüp bir daha pis bakış yaptım ama aynadaki ben hiç tınmadı. Ardından o salak gözlükleri nereden bulduğumu düşünüp çıkartmak için elimi yüzüme attım ama o da nesi gözümde gözlük falan yok!! Sonra burnuma pis bir koku geldi EEeüüüüüvv elimdeki boku yüzüme sürmüşüm. Yine bir gülme krizi geldi, yarıldım bu sefer ama yaaaa.
Aynadan gelen bir tokatla kendime geldim. Tekrar dönüp baktığımda ıslak mendille elini siliyordu gözlük takmış olan ben. Ben yani kendim, aynadaki görüntüm yani anlıyor musun? tokat attı yaaa!!! İnsanlık dışı değil mi bu yaaa!! Dava açıcam kendime, hakkımı arıycam, bana bir avukat telefonu versene....
-------------------------------------------------------------0-----------------------------------------------------------
Sevgili Bilim dostlarım;
Çok fazla detaya girmeden kısaca konuyu özetleyeceğim. 21,350. deneyim olan "Maddenin aynı anda iki ayrı yerde bulunabilmesi" için yaptığım çalışmalar sırasında paralel evrenlere kapılar açabileceğimi farkettim. Tabi ki dürtüsel olarak ilk tercihim diğer "Ben" leri bulmak ve bilime olan katkılarını değerlendirmek varsa yeni buluşlarını kendi buluşlarımla birleştirerek evrendeki kaosu çözmek idi.
Açtığım ilk kapıda karşıma çıkan " Ben" in, yukarıda arkadaşına yazmış olduğu mektupta da anlayacağınız üzere başarısız bir alternatifim olduğunu görerek hayal kırıklığı yaşadığımı belirtmeliyim. Kendisini malesef açtığım ilk kapıda karşılaştığım ilk "Ben" olduğu için "1. Ben" olarak adlandırmak zorunda kaldım.
1. Ben; arkadaşına yazdığı bu elektronik mektupta ( ki gerçek metni bozmamak kaygısıyla yaptığım binlerce düzeltme sonucunda ancak bu kadar anlaşılır bir hal aldı) zatıalimden ettiği şikayet doğrultusunda kendi kendisine dava açtı ve haklı bulunarak darp suçundan 4 ay 15 gün ceza aldı.
Bu tatsız alternatif tabi ki deneylerimin devamını etkilemeyecek. Yeni kapılar ve yeni keşifler için tekipte kalın yoo.
22 Temmuz 2015 Çarşamba
PLÜTON' A GİDİŞİM
Aslında başlıkta ilk gidişim olarak yazmalıydım sevgili bilim tutkunları. Çünkü Plüton artık neredeyse ikinci evim gibi oldu diyebilirim. Nasa'da çalışan salaklar uğraşadursun ben uzaylı arkadaşımdan satınaldığım ikinci el gemimle haftada bir ziyaret ederim cüce gezegeni. Cüce deyip geçmeyin adeta cennetten bir köşedir Plüton.
Bir kaç sene önce 25.222 inci deneyim olan atmosferik basınç değişimlerinin 1 kg altındaki canlılar üzerindeki etkileri üzerinde çalışırken gerekli ortamı bir türlü oluşturamıyordum. Laboratuvarımda kurduğum cam fanusun yeterince büyük olmadığını düşünüp karşı komşumun tatile giderken odaları havalandırıp çiçeklere su vereyim diye anahtarını verdiği evini kullanmaya karar vermiştim. Tüm pencereleri ve kapıları yalıttıktan sonra kubağadan kuşa, hamam böceğinden kertenkeleye kadar bulabildiğim 150 çeşit canlıyı mekana salıp içerideki basıncı ve sıcaklığı kademeli olarak düşürerek ve ufak ufak nitrojen, karbonmonoksit ve metan zerkederek canlıları gözlemlemeye başladım. Bir kaç saat içerisinde süblimleşen gazlar oda çeperinde ince bir buz tabakası oluşturmaya başladılar fakat göstergelerim yine de istediğim seviyede değildi. deneyim başarısız olmaya mahkum muydu?
Hayır.
Hesaplamalarımı yaptım, istediğim sonuçları alabilmem için mekan büyüklüğü devasa boyutlarda olmalıydı. Bir faunusu ya da evi bırakın dev bir depo bile yeterli gelmiyordu. E tabi devasa büyüklükte bir alanın atmosfer yapısını değiştirmek de kolay olmayacaktı düşündüm taşındım, İstediğim atmosfer yapısını sağlayabilecek tek yerin Plüton olduğunu biliyordum.
Henüz iki gün önce ailesi genişlediği ve daha geniş bir uzay gemisine ihtiyaçları olduğu için gemisini yenilemek isteyen arkadaşım geldi aklıma. Hemen aradım. Bu salak beni Dünya'nın sahibi sanıyor. Ne zaman örnek toplamaya gelse anlaşmamız gereği benden izin alıp onların gezegeninde bir değeri olmayan gümüş ile ödeme yapıyor. Kapalı çarşıda tezgahlarda gördüğünüz gümüşün yarısı uzaydan gelmedir sayemde.
Uzun pazarlıklar sonunda 35 litre deniz suyu karşılığında gemisini satınaldım. Depoyu da dolu verdi hatta. 145 çeşit mahlukatımı da yanıma alıp tuttum Plüton'un yolunu. Üç çeşit böcek ve iki çeşit yılanı ise tüm aramalarıma rağmen komşumun evinde bulamadım malesef.
Plüton çok soğuktu. Yüzey elbisemin içine yün içlik giymeme rağmen dişlerim tangırdadı diyebilirim. Bit pazarından aldığım üç odalı çadırı kurduktan sonra iç atmosferini ve basıncını dünya seviyesiyle eşitleyip kobaylarımı içeriye saldım. Basıncı ve atmosferi yavaş yavaş Plüton atmosferiyle değiştirirken kobaylarımı izlemeye koyuldum. Yaklaşık 10 saat sürecek bu işe başladığımda karnım ölesiye acıkmıştı. Evden getirdiğim mangalı kurup çıraları tutuşturdum. Oksijen seviyesi az ve basınç da biraz yüksek olduğu için bol dumanlı bir mangalı biraz fazla efor sarfederek közlemeyi başardım. Tam etleri koyuyordum ki başka bir geminin iniş yapmaya başladığını farkettim.
Önce biraz kıllandım çünkü geminin modeli tanıdık gelmedi. Elimdeki maşayı sırtıma saklayıp yaklaşmalarını bekledim. Neyse ki gelenler kötü niyetli değilmiş. Yan galaksiden dumanı görmüşler. İniş yaptıklarında da etin kokusu pek cezbetmiş, canları çekmiş. Ahtapota benzeyen kıvıl kıvıl mavi tenli tiplerdi ama güleç yüzlüydüler. Misafirperverliğimi gösterip mangala bir kaç et ve köfte daha attım.
Birlikte yerken sohbet de ettik. Çadırın içinde ne olduğunu merak atmişler ben de içeriye yerleştirdiğim kameralardan can çekişen hayvanları gösterdim. Gözleri büyüdü. Özellikle sürüngenler çok ilgilerini çekti. Deneyim neredeyse sona ermek üzereydi. Kazançlı bir ticaretin zararı olmazdı.
Ellerinde hiç bilmediğim bir kaç elementin yanında yakıt olarak kullandıkları plutonyum vardı. İçimden ne tesadüf diye düşündüm. "Pluton a gidip Plütonyum bulmak" çok manidardı.
Bir kaç sene önce 25.222 inci deneyim olan atmosferik basınç değişimlerinin 1 kg altındaki canlılar üzerindeki etkileri üzerinde çalışırken gerekli ortamı bir türlü oluşturamıyordum. Laboratuvarımda kurduğum cam fanusun yeterince büyük olmadığını düşünüp karşı komşumun tatile giderken odaları havalandırıp çiçeklere su vereyim diye anahtarını verdiği evini kullanmaya karar vermiştim. Tüm pencereleri ve kapıları yalıttıktan sonra kubağadan kuşa, hamam böceğinden kertenkeleye kadar bulabildiğim 150 çeşit canlıyı mekana salıp içerideki basıncı ve sıcaklığı kademeli olarak düşürerek ve ufak ufak nitrojen, karbonmonoksit ve metan zerkederek canlıları gözlemlemeye başladım. Bir kaç saat içerisinde süblimleşen gazlar oda çeperinde ince bir buz tabakası oluşturmaya başladılar fakat göstergelerim yine de istediğim seviyede değildi. deneyim başarısız olmaya mahkum muydu?
Hayır.
Hesaplamalarımı yaptım, istediğim sonuçları alabilmem için mekan büyüklüğü devasa boyutlarda olmalıydı. Bir faunusu ya da evi bırakın dev bir depo bile yeterli gelmiyordu. E tabi devasa büyüklükte bir alanın atmosfer yapısını değiştirmek de kolay olmayacaktı düşündüm taşındım, İstediğim atmosfer yapısını sağlayabilecek tek yerin Plüton olduğunu biliyordum.
Henüz iki gün önce ailesi genişlediği ve daha geniş bir uzay gemisine ihtiyaçları olduğu için gemisini yenilemek isteyen arkadaşım geldi aklıma. Hemen aradım. Bu salak beni Dünya'nın sahibi sanıyor. Ne zaman örnek toplamaya gelse anlaşmamız gereği benden izin alıp onların gezegeninde bir değeri olmayan gümüş ile ödeme yapıyor. Kapalı çarşıda tezgahlarda gördüğünüz gümüşün yarısı uzaydan gelmedir sayemde.
Uzun pazarlıklar sonunda 35 litre deniz suyu karşılığında gemisini satınaldım. Depoyu da dolu verdi hatta. 145 çeşit mahlukatımı da yanıma alıp tuttum Plüton'un yolunu. Üç çeşit böcek ve iki çeşit yılanı ise tüm aramalarıma rağmen komşumun evinde bulamadım malesef.
Plüton çok soğuktu. Yüzey elbisemin içine yün içlik giymeme rağmen dişlerim tangırdadı diyebilirim. Bit pazarından aldığım üç odalı çadırı kurduktan sonra iç atmosferini ve basıncını dünya seviyesiyle eşitleyip kobaylarımı içeriye saldım. Basıncı ve atmosferi yavaş yavaş Plüton atmosferiyle değiştirirken kobaylarımı izlemeye koyuldum. Yaklaşık 10 saat sürecek bu işe başladığımda karnım ölesiye acıkmıştı. Evden getirdiğim mangalı kurup çıraları tutuşturdum. Oksijen seviyesi az ve basınç da biraz yüksek olduğu için bol dumanlı bir mangalı biraz fazla efor sarfederek közlemeyi başardım. Tam etleri koyuyordum ki başka bir geminin iniş yapmaya başladığını farkettim.
Önce biraz kıllandım çünkü geminin modeli tanıdık gelmedi. Elimdeki maşayı sırtıma saklayıp yaklaşmalarını bekledim. Neyse ki gelenler kötü niyetli değilmiş. Yan galaksiden dumanı görmüşler. İniş yaptıklarında da etin kokusu pek cezbetmiş, canları çekmiş. Ahtapota benzeyen kıvıl kıvıl mavi tenli tiplerdi ama güleç yüzlüydüler. Misafirperverliğimi gösterip mangala bir kaç et ve köfte daha attım.
Birlikte yerken sohbet de ettik. Çadırın içinde ne olduğunu merak atmişler ben de içeriye yerleştirdiğim kameralardan can çekişen hayvanları gösterdim. Gözleri büyüdü. Özellikle sürüngenler çok ilgilerini çekti. Deneyim neredeyse sona ermek üzereydi. Kazançlı bir ticaretin zararı olmazdı.
Ellerinde hiç bilmediğim bir kaç elementin yanında yakıt olarak kullandıkları plutonyum vardı. İçimden ne tesadüf diye düşündüm. "Pluton a gidip Plütonyum bulmak" çok manidardı.
4 Nisan 2015 Cumartesi
YENİ HADRON ÇARPIŞMASI
Bilim Dünyası'nın bilim seven aziz vatandaşları. En yeni bilimsel keşiflerin mutlak takipçisi ve uygulayıcısı olan ben, yine dünya çapında gerçekleşen bilumum bilimsel gelişmelerden de anında haberdar olmaktayım. Ahmet'ten Mehmet'ten, kulaktan dolma yanlış bilgiler edinmenizdense ilk ağızdan doğru haberleri sizlerle paylaşma kararı aldım. Bir kaç gün önce açıklanan "Yeni Hadron çarpışması gerçekleşecek, bu sefer kara delik oluşturmayı planlıyoruz" safsatasının aslında gerçekteşmiş olduğunu bildirmek isterim size.
Geçen ay Cern de bulunduğum sırada bir kaç bilim insanı kankamla bir araya gelmiştik. Biliyorsunuz hadron çarpışmasını gerçekleştirip Higgs Bozonu (tanrı parçacığı) bulmak için yıllardır uğraşıyor gerizekalılar. Ben evdeki laboratuvarımda Higs Bozonu'nu bulduğumda bunlar toplama çıkartma öğreniyorlardı daha.
Arkadaşlarım bilirler ne kadar mütevazi ve yufka yürekli olduğumu. Biri çıkıp dedi ki benim tesise giriş kartım var. Sen beş dakikada çıkartırsın Bozonu, senelerdir masraf oluyor, harcanan eurolar mundar oluyor, ülke ekonomisi çökmek üzere falan. Tabi ikna ettiler sonunda. Gittik tesise.
Bunlar bir heyecanlı, bir heyecanlı. kontrol odasının ışıklarını bile açmıyorlar farkedilmeyelim diye. "Sakin olun" dedim. Higgs Bozonu'nu oluşturmak için gerekli olan bir kaç malzemeyi almak için beş dakika laboratuvara uğradım. Biraz hidrojen, biraz azot aldım. Dev dediklerine bakmayın 27 kilometrelik hızlandırıcının sonunda benim mutfak kadar bir çarpıştırma odası var koca tesiste. İçeri girdim ortadaki platforma iyonik bağları kuvvetli olduğu ve kristalize bir yapıya sahip olduğu için bir küp şeker koyup saldım atomları ortama. Kontrol odasına geçip gama ışınının seviye, şiddet ve dalga boyutunu da ayarlayınca sadece kırmızı düğmeye basmak kaldı geriye.
Sonrasında bir yarım saat kadar beklemek gerekiyor. Eee 27 kilometre kısa bir mesafe değil. Parçacıklar hızlandıkça hızlandı, halkayı tamamlayıp küp şekere çarpıp yeni bağlarla kuvvetlenip tekrar halkaya girdiler, ısı 250 dereceye kadar çıktı. Baktım ki kadran 250 de duruyor!!! "Oğlum bu 250 mi basıyor sadece?" diye sorunca salak salak salladılar kafaları. Oysa ki 271 derece sıcaklığa ihtiyacımız vardı.
Nasıl çözeriz? ne yaparız diye düşünürlerken gözüme burada çalışan sistem operatörünün masasının altındaki ısıtıcı takıldı. Onu da koyduk odaya. Bir yarım saat daha bekledik, parçacıkların hızlanmasını. O arada çay kahve, muhabbet falan derken kafamı çevirdiğimde deneyin tamamlandığını hatta muhabbete daldığımız için biraz da fazla ilerlediğini gördüm.
Higs Bozonu çıkmış da bir de üstüne 80 cm çapında güzeller güzeli bir kara delik de oluşmuştu. Arkadaşlar gözlerine inanamadılar hatta bir tanesi oracıkta bayıldı. Çarpıştırma odasına girdiğimizde elleri titriyordu zavallıların. Çevresinde döndüler dolaştılar, hebele hübele tartıştılar ama dokunan yok. Bir tanesinin boş anını yakalayıp ittim deliğin içine. Beline kadar girdi çıktı. Diğerleri merakla sordular " Ne gördün?" diye. Geçen koltuk takımını değiştirdiğimde eskisini atmıştım evde oluşturduğum kara deliklerden birine, onu görmüş.
Geçen ay Cern de bulunduğum sırada bir kaç bilim insanı kankamla bir araya gelmiştik. Biliyorsunuz hadron çarpışmasını gerçekleştirip Higgs Bozonu (tanrı parçacığı) bulmak için yıllardır uğraşıyor gerizekalılar. Ben evdeki laboratuvarımda Higs Bozonu'nu bulduğumda bunlar toplama çıkartma öğreniyorlardı daha.
Arkadaşlarım bilirler ne kadar mütevazi ve yufka yürekli olduğumu. Biri çıkıp dedi ki benim tesise giriş kartım var. Sen beş dakikada çıkartırsın Bozonu, senelerdir masraf oluyor, harcanan eurolar mundar oluyor, ülke ekonomisi çökmek üzere falan. Tabi ikna ettiler sonunda. Gittik tesise.
Bunlar bir heyecanlı, bir heyecanlı. kontrol odasının ışıklarını bile açmıyorlar farkedilmeyelim diye. "Sakin olun" dedim. Higgs Bozonu'nu oluşturmak için gerekli olan bir kaç malzemeyi almak için beş dakika laboratuvara uğradım. Biraz hidrojen, biraz azot aldım. Dev dediklerine bakmayın 27 kilometrelik hızlandırıcının sonunda benim mutfak kadar bir çarpıştırma odası var koca tesiste. İçeri girdim ortadaki platforma iyonik bağları kuvvetli olduğu ve kristalize bir yapıya sahip olduğu için bir küp şeker koyup saldım atomları ortama. Kontrol odasına geçip gama ışınının seviye, şiddet ve dalga boyutunu da ayarlayınca sadece kırmızı düğmeye basmak kaldı geriye.
Sonrasında bir yarım saat kadar beklemek gerekiyor. Eee 27 kilometre kısa bir mesafe değil. Parçacıklar hızlandıkça hızlandı, halkayı tamamlayıp küp şekere çarpıp yeni bağlarla kuvvetlenip tekrar halkaya girdiler, ısı 250 dereceye kadar çıktı. Baktım ki kadran 250 de duruyor!!! "Oğlum bu 250 mi basıyor sadece?" diye sorunca salak salak salladılar kafaları. Oysa ki 271 derece sıcaklığa ihtiyacımız vardı.
Nasıl çözeriz? ne yaparız diye düşünürlerken gözüme burada çalışan sistem operatörünün masasının altındaki ısıtıcı takıldı. Onu da koyduk odaya. Bir yarım saat daha bekledik, parçacıkların hızlanmasını. O arada çay kahve, muhabbet falan derken kafamı çevirdiğimde deneyin tamamlandığını hatta muhabbete daldığımız için biraz da fazla ilerlediğini gördüm.
Higs Bozonu çıkmış da bir de üstüne 80 cm çapında güzeller güzeli bir kara delik de oluşmuştu. Arkadaşlar gözlerine inanamadılar hatta bir tanesi oracıkta bayıldı. Çarpıştırma odasına girdiğimizde elleri titriyordu zavallıların. Çevresinde döndüler dolaştılar, hebele hübele tartıştılar ama dokunan yok. Bir tanesinin boş anını yakalayıp ittim deliğin içine. Beline kadar girdi çıktı. Diğerleri merakla sordular " Ne gördün?" diye. Geçen koltuk takımını değiştirdiğimde eskisini atmıştım evde oluşturduğum kara deliklerden birine, onu görmüş.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)